Gözyaşlarını keşfetmeden önce balık hep şöyle derdi "Yok olmak istiyorum zamanda ve bu kalabalıkta; sakla beni derinlerde, yok et orda." Bir gün balık dayanamadı bu en boş doluluğa. Aktı ilk yaş ve başladı tragedya.
Birçok olasılık içinde büyük bir boşluk. Bu garip boşluğun derinliğinde boğuluyorum. Belki de ben gözyaşında boğulan balık yanılmasamasının bir tezahürü olabilirim. Komik bir addan, bir tezattan fazlası. Ben onun ta kendisiyim. Mesela bu yazıyı havalı olmak adına dünyaya bırakılmış bir iz olarak değil de samimi bir sohbet olarak düşünsek ve konuşsak kendi kendimize. Bir balık niye kendi gözyaşında boğulur? Ya da balık nasıl suda boğulur? Balık suda boğulmaz ki. Balık suda boğulmayı tercih eder.
Neden yok olmak isteriz zamanda ve bu kalabalıkta? Aynı olmak güvenlidir çünkü. Bir akışa ait olmak hızlıca ilerlemenin ön koşuludur. Herkes tragedyası başlayana kadar sürüklenir bu akıntıda. Peki nedir ilk gözyaşını akıtan. "İlk bilinçli gözyaşı". Dünyanın altıyla üstü birbirine karıştığında ve ilk kez duraksadığımızda birikmeye başlar gözyaşı. Büyük bir deprem bizi talan etmeden akmaz gözlerimizden. Bir sürü acı çekeriz, bir sürü acıyı da çekmediğimize kendimizi ikna ederiz. İlk acı çok sert gelir sonra yadsıma evresi sonra kabullenme ve en son akar gözyaşı. Artık balık tüm denizaltını öğrenmiş, öleceği köşeleri bile ezberlemiştir. Her şeyi bildiği o evrende dünyanın en kalabalık yalnızıdır artık ve ister boğulmayı gözyaşlarında.
Bu yazı bilinçli ölülere, bana ve bize.
Yorumlar
Yorum Gönder