Gözyaşlarını keşfetmeden önce balık hep şöyle derdi "Yok olmak istiyorum zamanda ve bu kalabalıkta; sakla beni derinlerde, yok et orda." Bir gün balık dayanamadı bu en boş doluluğa. Aktı ilk yaş ve başladı tragedya. Birçok olasılık içinde büyük bir boşluk. Bu garip boşluğun derinliğinde boğuluyorum. Belki de ben gözyaşında boğulan balık yanılmasamasının bir tezahürü olabilirim. Komik bir addan, bir tezattan fazlası. Ben onun ta kendisiyim. Mesela bu yazıyı havalı olmak adına dünyaya bırakılmış bir iz olarak değil de samimi bir sohbet olarak düşünsek ve konuşsak kendi kendimize. Bir balık niye kendi gözyaşında boğulur? Ya da balık nasıl suda boğulur? Balık suda boğulmaz ki. Balık suda boğulmayı tercih eder. Neden yok olmak isteriz zamanda ve bu kalabalıkta? Aynı olmak güvenlidir çünkü. Bir akışa ait olmak hızlıca ilerlemenin ön koşuludur. Herkes tragedyası başlayana kadar sürüklenir bu akıntıda. Peki nedir ilk gözyaşını akıtan. "İlk bilinçli gözyaşı". Dünyanın altıy...
O; kapkaranlık bir caddededeki tek parlak vitrin, araba yolculuğunda denizi ilk gördüğün an, yüzünü güldüren aydınlık her şey gibi. Ben siyahım da içimdeki renkleri onda görüyorum sanki. Ondan daha neşe verenini gördüm fakat onun neşesi beni tamamlıyor sadece. Herkese en siyahlarımı gösterip tüm renklerimi ona saklıyorum ve bu çok güzel. Bir kırmızı, bir karanlık içindeyiz.